Yüzüme dokunabilir misin ellerinle, gözlerime bakarak..?
Sensizlik Üzerine... boş zamanlarında ne yapıyorsun diye soruyorlar, seni düşündüğümü söylüyorum, şaşırıyorlar, kimisi gülüyor, anlam veremiyorum, oysa yanımda olmadığında boş zamanım oluyor, ve boş zamanımda seni düşündüğümü anlatamıyorum onlara. Bu şehir utanıyor artık benden ve içinde beni barındırmaktan. Penceremden gördüğüm her ışık, tek-tek ayıplıyor sakatladığın ruhumu. Oysa eskiden ne çok severdi beni. Yine de her kaldırım taşını ezbere bilirim, kaldırımlarını bana yaşatmamana rağmen. Yaşadığım her türlü yanıltının en son durağı bu şehir. Sokaklarında bana yer vermeyecek artık biliyorum. Bilmediğim; her şeyin nasıl bu kadar değişebildiği. Suçumun çok ötesindeyim şimdi. Ve artık savunmam oldu bu kocaman kalabalık. Şimdi ayaklarına kapanıyorum şehrimin ve tam gözlerinin içine bakıyorum. Bir adım daha geri çekiliyorum ve suçumu yakalıyorum tam ayak bileklerinden. Kurtuluşum olacağını umduğum bir anda hapsediyorsun beni, benden nefret eden bu şehre. Yozlaşan yüreğini küf tutmuş günahlarınla yakalamaya çalışsan da, biliyorsun, senin bulunduğun şehirde aslında kara bir çarşaf. Bazen düşünüyorum güzel olan neyim kaldı diye, yine de bulabildiğim tek şey sensin. Sen benden çoktan göç etmiş olsan bile... Biliyorsun, aldandığım tek şey masumiyetin değildi. Ama masumiyetindi beni peşinden sürükleyen. Yok, yok artık geri dönemem şehrine. Farkında mısın, gidebileceğim bir şehir bırakmadın bana. Düşman ettiğin her şehrin anısına seni bugün daha çok özlüyorum. Anlamsız ve gereksiz bir özleyiş. Bugünü hiç unutmayacağım. Mutlu olman dileğiyle Senin yokluğun diğer yokluklara benzemiyor. Uyutmuyor mesela, uyumuyor. İçin ürpererek titriyorken, eline aldığın bir bardak sıcak çay bile ısıtamıyor seni. Çayın simitle olan arkadaşlığı kadar kutsaldı sana sevdam. Ve simitten düşen her susam tanesi kadar korunmasız. Yine de güzel bir günün ardından gelen yağmur gibiydin benim için. Ve her yaz yağmuru gibi gelip geçtiğini sandın, yanıldın. Yanıltılarımız sürdü gitti günlerce... Avucumdaki iki çizgiden biri olmuştun ve ben nasıl ayrılabilirdim ki senden. Duyulan, yaşanılan ve çekilen her derdin üzerine kazıdım adını ve umudun adını değiştirdim senin yüzünden, sen bunu hiç bilmedin. Adını bile bilmediğim bir radyo istasyonunda, yarının bugünden daha güzel olması dileğini savuran gereksizler, tek çarelerinin bu olduğundan ne kadar da emindiler. Oysa sen böyle miydin... Bilirdin yarının bugünden farklı olmayacağını. Ve bizim tek derdimiz dündü... Ne sen acılarından bıktın ne de ben. Kan kaybeden ve tarifsiz bir dün değilmiydik ikimizde... Sen, güzel bir günün ardından gelen yağmur, yine şaşırtıyorsun beni bugün ve içinden geldiği gibi davranıyorsun yine; sonucunu hiç düşünmeden. Ne olurdu sanki çektiğim tüm acıların tek nedeni sen olsaydın. EYLÜLDE gelen sonbahar gibiydi gelişin. Ve gidişin, gidişinin tarifini yapsam neye yarar ki! Beni üzen tek şey; giderken bana hesap sormaman. İnanmadığın her ben için sana hesap vermeliydim ve suçlamalıydın beni suratsız bir suratla. Kendini benden alabiliyorsan, hiç durma... Ve bir elmayı sever gibi sev beni... Yarın sensiz bir sabaha daha uyanacağım. Ne bir telefon zırıltısı olacak ne de masum konuşmalar. Yok artık bir mum ışığına sarılıp yatmak ve hayal etmek güzelliğini. Neye yarar şimdi senli geçen günler. Sıradan bir telefonun bu kadar kutsallaşacağını bilemezdim. sayamadığım kırgınlıklarımın arasında kaybettim seni. Bir şeyleri anlatmanın zorluğunu çekiyorken ve anlamanı bekliyorken çekildin bu kıyılardan. Bir zamanlar benim gökyüzümde geziniyorken, şimdi kan kaybeden geçmişimin en önemli yarası haline geldin. Yine de utanma, suçlama kendini; nasıl dayanırım buna. Hadi bu gece de sen uyuma ve bir kez olsun sahip çık göz yaşlarıma. Hadi bu gece de sen karşıla sabahı benim yerime, benden önce, "günaydın" demeyi dene yeni doğan güne. Yarın yine de seveceğim seni. Ne yani, sen "hayır" dediğin için vaz mı geçeceğim benden. Ne kadar kolay söylemiştin... Gizlice girdiğin hayatımdan fırtınalar kopartarak çekip gidiyorsun. Gelişini hissetmedim ama gidişin yakıyor. Keşke gidişinde gelişin kadar sessiz olsaydı. Güneşini bulutların ardına gizliyorsun hakkın olmadan. Ve ben hakkım olmadan sevdim seni kendim yerine. Ürkekliğinin cezasını bana mı çektiriyorsun acaba... Ne garip; kendi suçumun altında eziliyorken senin suçunun cezasını yaşıyorum. Hem de bir sabahçı kahvesi soğukluğuyla... Yaşadığımız her kelime bir silahın şarjöründeki mermi gibi şimdi. Hesabını kim verecek bu cinayetin... Sen kaç yine, hiç durma buralarda. Ben bir süre daha buralardayım ve seveceğim senin yerine de. Sen kaç yine, ben korkmayacağım senin yerine... Seni yaşadığım her gün çığlık çığlığaydı sana. Anlatmak diyordum anlatmak, ölüm soğukluğu ve göçmen kuşlar karamsarlığında sevmekti seni. Yakalayamadığım gölgenin peşinden koştum hep. Bilmek istediğim tek şeydi senliliğin nereye çıkacağı. Ama ne garip, bir çift gözün dayanılmaz cinayetine ortak oldum şimdi. Yok işte, elimde kalan sensizliğimi bile alıyorsun damla-damla. Oysa kırık dökük sevdanın onarımı gibiydi sensizlik. Bilmek gibiydi, anlamak gibiydi, vurulmak gibiydi yokluğun... Ve kendimi her vurduğumda boşalan şarjörlerin yerini alan sen, yine dolduruyorsun boşalan beni. Ben, yaptığın kaçamağın hesabıyım belki. Ve söyleyemediğin her kar tanesi kelimenin kendisiyim. Zorladığın masumiyetini göklere çıkartıyorken sıradan bir kum tanesi gibi savuruyorsun sevdamı. Kim bilir kaç sevdanın devamlılığını sağlıyorsun hasret-hasret. Ben de burçağındayım şimdi sensiz kalan her yaşamın. Vurduğun her yürek atışı adına isyan etsem de sana, vurulmuşluğumu saklayamıyorum ne yazık. Bir defter yaprağı kırışıklığı hayatımın en önemli detayısın sen. Tek eksik, gelmeden gitmen oldu sensizliğime. Bende şimdi gittiğin yerdeyim, sensizliğimdeyim. İçime dertti bir kez olsun tutamamak ellerini. Hiç beceremedim hem ellerini tutup hem gözlerine bakmayı. Ya ellerini tuttum gözlerin terk etti; ya gözlerine baktım ellerim üşüdü. Adı ve yüzü olmayanların sevdasındayız ikimizde. Benim yüzüm yoktu senin adın... Kapkaranlık bir yüreksizliği aydınlatıyordu oysa ellerin. bulutlanan her gözyaşı gibiyim artık. Bilirsin birkaç damladan sonra gerisi gelir. Ağlamak diyorum yani, utanmak için bende kalan tek kaynak. Yine de sevdim sevgisizliğini. Ve yine de sevdim korkaklığın.. Ismarladığın her acı için sevdim seni...
"Sen yalnızlığımın bahanesisin, her gün kanayacak değilsin ya... " Yalanlarla avutmak zorunda değildin ki beni. Sen oluyordun her arkama dönüp baktığımda göremediğim umudum. Yine de avunmayı uygun gördün sen bana. Yine sana karşı çıkmıyorum ve avunuyorum, yokluğunun ezilmişliğini taşıyamayan ruhumla. Kendimden kaçışımın nedeni olmana rağmen, seni yine de özlüyorum. Özlediğim sen misin, yoksa kendimden kaçışımın heyecanı mı, karar veremiyorum. Gittiğin yerlere ardından bakakalıyorum sinsice. Gittiğin her şehir seni benden daha mı çok özlüyor... Oysa biliyorsun, özleminin bittiği yere gömüyordum ben sonsuz bekleyişimi. Ve sen, sen olmaktan çıkıyorsun bir süre sonra, yine yok oluyorsun göremeyeceğim uzaklarda. Uzaklar oldu belki de benim yirmili yaşlarımı çalan. Çocukkende böyleydim ben, hep bir tek umudum olsun isterdim. Umutların çoğalmasıydı tek korkum. Çünkü ne zaman umutlarım çoğalsa, hep yanlış olanın peşinden koştum. Şimdi de bunun devam ettiğini, çocuklukta kalmadığını gösteren bir kanıtsın sen. Büyümüşlüğümü hiç sayansın yani. Değişmeyen tek şey bu muydu yoksa yenilerini de mi getiriyordun bana... Kurtaramadığım kanatlarımın en beyazıydın sen. Kaybolmaktan çok kaybetmekten korkuyordum ama sen kaybetmeyi de biliyordun. Senin doğallığındı benim yasaklarımı yasaklayan.Yine de katlanamadın birlikte yalnız kalmaya. Oysa ikimizde yalnızdık birlikteyken. Tüm bu kalabalığın suçunu üstlendin sen. Sadece benim suçum ağır geldi sana. Şimdi sanıklığımı sorguluyorsun benim. Oysa ben çoktan imzaladım idamımı, senin haberin yok... Sıradan bir mekandayım yine, senin olmadığın her yer gibi yani. Seni yaşamanın zor olmadığını sanırdım hep, yalan söylemişim gereksiz yere kendime. Etrafımdaki mutlulukların tek sebebiydin sen demek ki. Garipliklerimin ortasında kalmama rağmen, insanların garip bakışları kadar hassas kalmadı yüreğim. Hep bir gülüş olmak istedim dudaklarında, yazık ki tebessümün ötesine geçemedim ya da geçirmedin. Korunma iç güdüsünün sana eşlik ettiği saatlerde, ben kendi korunmasızlığıma haykırıyordum sessizce. Gözlerinin ıslattığı her yaşamdan bir parçayım şimdi. Ama ne sen varsın yanımda ne de gözlerin... Şimdilerde çok da acımıyorum bana bıraktığın anılara. Yine de sende kalan her bir parçaya sahip çıkıyorum, sanki hiç gitmemişsin gibi. Sesinin eşlik ettiği her beni gün geçtikçe daha çok sevdim. Zaten senden çok sesindi yanımda kalan, Şimdi o da yok belki, belki de hiç olmadığı kadar yakın bana. Bazen de karar veremiyorum, gözlerine mi yoksa sözlerine mi inanmalıyım. Koskocaman bir sırdı her ikisi arasındaki uyumsuzluk. Bunun çabası içinde boğuldum hep. Hep bir şeyleri eksik bırakmadın mı zaten bende. Ve ben, hep bunları tamamlama peşinde yoruldum durdum. Yorgunluğumu bile affetmedim ben, affedilmeyen diğerlerinin arasında. Gözlerimi kapatmam yetmiyor bıraktıklarını geri vermem için. Zar-zor bulduğum bütün yolların sonu sana çıkıyorken, ben, nedensiz yere bir yol seçmekle uğraşıyorum. Her yol sen olduğuna göre, tek çare oldu yoldan çıkmak. Sen yine bekle herhangi bir yolun sonunda, kimbilir belki batışımı birlikte kutlarız... Simsiyah bir dünya bıraktın, kırılmadım; büyümüşlüğümü hiçe saydın, kırılmadım; giderken bana bir avuntu bile bırakmadın yine kırılmadım; ama bir hoşça kal demeden çektin gittin ya, kırıldım, üzüldüm, üşüdüm... Belki yeni bir sevdanın çarmıhına gerildiğim için, belki de seni sindirebildiğim için. Acılarımın bir parçası olmanın sonuna geldin artık. Belki de gerçekler bundan sonra başlayacak. Ama hazır değilim bu sefer simgelediğin harflerle oyalanmak için. Hayırsız gidişini kabullenmek bile daha kolay artık. Yine de çalışıyorum, her yeni doğan güne yalan söylemek için. Yalanlarım birikiyor giderek. Kimin yüzüne baksam ayıplıyor beni. Korkak yanımın bu kadar öne çıkacağını düşünmemiştim. Benzemelerimi de benzetmelerimi de çaldın sen. Götürdüğün yerde hastalıklı bir aşk yaşattın bana. Her şeyin sonuna yaklaşırken, biraz da umut oluyor yeni başlangıçlar için. Biraz da olsa umudum kaldı mı acaba... Belki de bu, yeni sevdalara sığınmaktı benim için. Ama her yeni sevda yeni bir başlangıç olmuyor ki. Yine acıyorum içime ve yine kanıyorum kendi kendime. Artık elini uzatmanı da beklemiyorum, çünkü biliyorsun, gerçek dışı beklentilere izin vermiyorum artık. Söylediklerimi anlatma çabası içinde olduğumdan hep konuştum, hiç susmadım. Ama ne söyleyebildim ne anlatabildim sana. Şimdi uzun uzun bak birlikte seyrettiğimiz denize.Hatırlamakta korkutuyor ama. Her şeyden korkar oldum yaşadığın yüreksizliğin yüzünden. Yine de seyrettiğimiz her damlanın izini taşıyorum kirlenmiş yüreğimde. Sen sakın düşünme düşündüklerimi. En azından birimizi kurtaralım pençesinde olduğumuz kokuşmuş duygulardan... Yalnızdık, yalnızlardaydık ikimizde. Sen belki senden çok uzaklardaki birisine kiralamışsın yüreğini ama sende yalnızsın en az benim kadar. Tek çelişkim bu değildi elbette. Ben seni, sana gönderdiğim her dörtlükte yaşıyorum mısra mısra; acaba sen bunu biliyor musun? İkimizde farkındayız bir çok şeyin, hatta ikimiz dışındakiler bile. Sancısız bir aşkı yaşayamamanın yarası kanıyor şimdi de içimde. Sen de yeni yaralar açmak ister gibisin. Oysa artık insanı sevmek istiyorum, açılan yaraları değil. Şimdi ne senin mutluluğunum ne bir başkasının. Ama sen mutlu ediyorsun hem beni hem bir başkasını. Çelişkilerimin arasındaki en önemli gölgeydi bu. Sen, bendeki yansımanı biliyorsun, görüyorsun ve yeni meraklıklara sürüklüyorsun beni. Acaba gözlerin yalancı mı çıkacak bana... Şu sıralar umut bağlıyorum tozlanmış yüreğine. Ya sen, sen bırakacak mısın bilmiyorum ardından yollara dökülen her bir parçamı. Belki ben senden, ufacık bir çocuğun süpermanden beklediklerini bekliyorum, belki de tek beklentim basitliğini kaybetmiş bir paylaşım. Kocaman bir kalabalık gibisin, paylaşımcılığını yitirmiş iç dünyamda. Bunun en önemli nedeniydi belki, gözlerindeki soğukluğun yüreğimi bile titretmesi. Ama bazen yakalardım sendeki sıcak ışıltıları ve o an inanılmaz bir çılgınlığın kahramanı gibi hissederdim kendimi. Geçici olması bile umrumda olmuyor çoğu zaman. Çünkü yanımda oluyorsun, çünkü nefesim oluyorsun ve her nefes alışımda ölümüm olmuyorsun, şimdilik. Yanlış hayatlarda ve yanlış aşklarda arıyorum yine yarım kalmış yüreğimi. Ve ben bu sefer daha cesurum savaştığım karamsarlıklara karşı. Yanlış hayat; seni de yaşayacağım dolu dizgin...